Mart 31, 2019

ÇOCUKLARDA UYKU VE RÜYA

ÇOCUKLARDA UYKU VE RÜYA GÖRME


Uyku karmaşık, nöro psikolojik ve yaşamsal bir durumdur. Dış etkenlere açık, bireyin duygusal ve içgüdüsel yaşamıyla ilgili gelişimsel bir işlevdir. Kabaca üç bölümde incelenebilir; uykuya dalma, rüyasız uyku ve rüyalı uyku dönemleri...
 Doğumdan sonraki ilk üç ayda uyku -uyanıklık döngüsü bebeğin gereksinimlerine bağlıdır. Açlık uyanmayı, tokluk ise uykuya dalmayı getirir. Yeni doğan günde 19 ile 23 saat kadar uyur. Bu,başlangıçta parçalara bölünmüş bir uyku biçimindedir. Yavaş yavaş gece ağırlıklı olarak gelişir, üç yaşına doğru derinliğine kavuşur.
 Rüyalı uyku döneminde beyin elektrosu(EEG; elektroensefalografi) ile beynin çalışmasına bakıldığında uyanıklık durumuna benzeyen hızlı bir etkinlik vardır. Uykunun diğer dönemlerinde izlenmeyen göz hareketleri olur. Bu nedenle uykunun bu bölümüne hızlı göz hareketlerinin olduğu dönem (REM) de denmektedir. Erişkinlerde ve iki yaşından büyük çocuklarda istemli hareketlerden sorumlu olan kasların gerginliğinde azalma olur. Bu rüya içeriği ile çeşitli hareketlerin ortaya çıkmasını engeller. Yeni doğanda ise el ve ayaklarda ya da yüzde, bazen gövde de küçük hareketler olur.
 Yeni doğan ve bebeklerde ilk rüya uykuya daldıktan 30-45 dakika sonra ortaya çıkarken, büyük çocuklarda bu süre 120 dakikadır.Yaşanmış deneyim olmaksızın rüya ortaya çıkmaz, yaşananların hatırlanır bir iz bırakması gerekir ve ancak bunlar yanılsama biçimde yeniden etkin olurlar. Psikanalitik kuramın kurucusu Freud'a göre rüya eğilimi bir isteğin gerçekleşmesine yardımcı olmaktadır. Yaşamın ilk döneminde ise bu işlev ancak emme amaçlıdır.



Çocuk rüyalardan ya hoşlanır ya da çoğu zaman bildirildiği gibi korku ile güçlü tepkiler sergileyebilir. Rüya içeriğinin yaşam deneyimleri, gelişim dönemi, rüya sırasında kullanılan zihinsel süreçler ve çocuğun cinsiyeti ile bağlantılı olduğu gösterilmiştir. Rahatsız edici rüyalar çocuk 3, 6 ve 10 yaşında iken en yoğundur. İki yaşındaki çocuğun rüyaları kovalanmak ya da ısırılmak ile ilgili olabilmekte, dört yaşında ise bazı hayvan rüyaları ile iyi ya da kötü insanlarla karşılaşılan rüyalar başlamaktadır. Beş ya da altı yaşlarında öldürme ya da yaralanma ile uçma, arabada olma ve belirgin hayaletlerin olduğu rüyalar vardır. Çocuklukta saldırgan rüyalar oldukça ender görülür, onun yerine çocuğun bağımlılığını yansıtan tehlikede olduğu şeklinde rüyalar görülür. Rüyada evinden ayrılmakta, kaybolmakta ve tanıdık bildik kişilere kavuşamamaktadır.
Beş yaşına doğru çocuk o zamana kadar gerçek yaşantılar olduğuna inandığı rüyaların gerçek olmadığını fark etmeye başlar. Yedi yaşına gelince çocuklar rüyaların kendileri tarafından yaratıldığını bilirler. Üç ile altıncı yaşlar arasındaki çocukların, anne babaları ile bağlantılarını sürdürebilmek, odalarını daha gerçekçi ve daha az korkutucu bir şekilde görebilmek için yatak odalarının kapısını ya da ışığını açmak istemeleri doğaldır. Zaman zaman çocuklar rüyalardan kaçmak için yatmağa gitmeyi reddedebilirler. Uykuya dalma güçlükleri genellikle rüya görmelerle bağlantılıdır. Uyku dünyasında iken gerçek dünyadan kopmamak için güvenliği sağlayan koruyucu yöntemlerin oluşturulduğu alışkanlıklar geliştirilir.
Sıkıntılı düşler, çocukların yaklaşık %30'unda olur. İkinci yaştan sonra görülür.Çocuk uyanır, ağlar, bağırır, yardım ister.Sıklıkla sabah rüya hatırlanır. Sıkıntılı düşler genellikle uyku başında görülür, güzel rüyalar ise genellikle sabaha karşıdır. Özellikle o gün ya da son günlerde yaşanan sıkıntı verici biR yaşam olayı varsa sıradan bir durumdur, ayrıca ruhsal gelişimin -ruhsal yapılanmanın- bir göstergesidir. Sıkıntılı düşler beş yaşından sonra azalarak kaybolur. Bebek ve çocuklar 18-24. aylarda rüyalarını anlatabilecek zihinsel olgunluğa erişmeye başlarlar. Bu ruhsal bütünleşmenin sağlanmaya başladığının ilk işaretidir. Çocuk ve ergenlik döneminde ruhsal yapının olgunlaşması sürmektedir. Bu gelişim sürecinde gündüz yaşanan olaylar, bilinçli ya da bilinç dışı istek, dürtü ya da kaygılar artmakta, yoğunlaşmaktadır. Zihinsel gelişimde yaklaşık 10-11 yaşından sonra çocuk düşünce biçimi (somut işlem dönemi) yerini yetişkin düşünce biçimine (soyut işlem dönemi) bırakmaktadır.Artık din, ölüm, politika, duygular gibi soyut kavramlar ile ilgili bağlantılar da kurulabilmektedir. Ancak yaşanan deneyimlerle daha sonra da düşünce olgunlaşmayı sürdürecektir. Okul dönemine kadar rüya içeriği günlük yaşanan olaylar, kaygılar, istek ve beklentilerden etkilenmektedir. Bunlar yoğun ise sıkıntılı düşler şeklinde uykuyu bölmekte ya da diş gıcırdatma şeklinde belirtilere neden olmaktadır. Çocuk uykuya dalmadan önce onunla gün içinde yaşadıklarını konuşmak, gerginliklerin uykuya ve rüya içeriğine etkisini azaltacaktır. Gün içinde yaşanan kaygılar dışında yoğun sevinç ya da beklentiler de aynı şekilde rüya içeriğine yansımaktadır. Bunları çocuğun gerçek ya da düşlerinde yaşaması fark etmez. Çocuğun hayali ya da gerçek olarak yaşadıklarını anlatması yeterli olacaktır.
Gelişim içinde dış dünya ve ruhsal yapılanmadan kaynaklanan, giderek artan ve yoğunlaşan bilinçli ya da bilinç dışı birçok dürtü rüya içeriğine yansıyacak ve sık sık bölünmesine neden olacaktır. Bu bölünmeleri engellemek için gelişen zihinsel ve ruhsal yapı rüya içeriğini sembollere dönüştürür, böylece rüya içeriği giderek karmaşıklaşır. Rüya döneminden hemen sonra derin uyku dönemi geldiği için de bu içeriğin sabah uyandıktan sonra anımsanması iyice zorlaşmaktadır.Uykunun yaklaşık 1.5-2 saati rüyalı uyku dönemi olmasına karşın ancak sabaha karşı ve uyanma dönemine yakın rüya içeriği karmaşık bir biçimde anımsanabilmektedir.
 Burada aktarılan gelişim süreci göz önüne alındığında anne-babaların bebek, çocuk, ergen ya da kendi rüyalarının anlatılması ve yorumlanması ile ilgili sergileyecekleri tutumları belirlemek kolay olacaktır. Gelişimin başlangıcında çocuklar tarafından gerçek bir yaşantı olarak algılanması ve kaygı verebilmesi nedeniyle, rüyanın zihinsel bir etkinlik olduğu, gerçek dışı ve farklı bir yaşantı olduğu çocuğun anlayabileceği bir dilde belirtilmelidir. Çevresindeki yetişkinlerin birbirine gördükleri rüyaları anlatmaları ve kaygı verici şekilde yorumlamaları çocuk ve ergenleri etkileyebilir. Rüyalarını anlatmalarını engellemek onların bu kaygılarını artıracaktır. Sürekli rüyalarını anlatmalarını desteklemek de kaygı verici olabilecektir. Onların yaşantı ve beklentilerine yönelik gerçekçi ve kendilerini iyi hissetmelerini sağlayacak yorumlar daha uygun olacaktır. Rüya içeriğinin hatırlatılması ve kişinin bu konuda konuşmasını desteklemek psikanalitik psikoterapi uygulamalarının bir yöntemidir.Rüya anlatımı ve yorumu, bu tedavi tekniği dışında bilimsel açıdan kullanılmamaktadır. Bu tedavide ise amaç, kişinin bilinçlilik durumunun kalktığı rüya döneminde ruhsal yapının işleyişine ilişkin ipuçları elde etmektir. Bu terapi süreci içinde uygulanan, kişinin bilinçli ya da bilinç dışı ruhsal yapısının bir bütün olarak işleyişini tanıma yöntemlerinden birisidir. Terapi sırasında terapist kişiyi ve ruhsal yapısını tanımak için uyguladığı birçok yöntem yanında rüyaların anlatılmasını da isteyebilir. Burada tedavi tekniği olarak terapistin rüyayı yorumlaması değil, kişinin rüya içeriğini ve bağlantıları kendinin kurmaya çalışması, dolayısıyla da iç dünyasına ilişkin ipuçlarının terapist tarafından anlaşılması amaçlanmaktadır.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder